İyi tatiller :) Geçenlerde eski blogumdaki bazı yazıları okuyup yeniden bir şeyler yazmaya heves ettim. Bu blogda daha çok kitaplara ve filmlere dair nitelikli yayınlar yazmaya çalışır, zamanla kendimi geliştiririm diye düşünmüştüm. Geçen seferkinde okuduğum her kitabı yorumlamaya çalışıyordum, bu sefer hakkında yazacağım kitapları daha özenli seçecektim.
Aslında son yazımdan beri yorumlamak istediğim bazı kitaplar okudum, ama yazılarını girme imkanım olmadı hiç. Dürüst olmak gerekirse bununla uğraşmak için vaktimin olduğu zamanlar da oldu, ama nasıl anlatsam, bir türlü müsait olamadım. Ya başka sorumluluklarım varken bir şeyler yazmak içime sinmedi ya aile bireylerim etrafta dolanıp durdukları için yeterli mahremiyete sahip hissetmedim ya yazacağım şeylere dair not tutmadığım için yazıyı bir seferki okuyuşa erteledim ya üşendim ya da hakkını verememekten korktum.
Yazmaktan korkuyorum, çünkü eğer hayatımda beklediğim gibi bir mucize gerçekleşmezse tek kurtuluşum olarak bunu görüyorum. Yazamamaktan korkuyorum; içimdeki şeyi tam anlatamamaktan ya da doğru kelimeleri bulamamaktan- ki haksız da sayılmam korkumda. Bilmiyorum, iyi yazmam gerektiğine kendimi kabullendirdiğim için bu kadar kasıyorum kendimi belki de. Ama takip ettiğim bir iki blogda da gezinti yapınca samimiyetin de çok önemli olduğunu düşünmeye başladım, hatta belki de daha önemli olduğunu. Ben de buna dikkat etmeye çalışacağım artık.
Ama yazdıklarımı kimse okumuyormuş gibi geliyor ki muhtemelen öyle zaten. Böyle olunca da pek yazasım gelmiyor, "buraya yazacağıma günlüğüme yazarım" diye düşünüyorum. Eski bloguma yazdığım zamanlarda yeni yazı girince öbür hesaplarımda duyurusunu yapıyordum. O zaman insanların okuduğundan emin olabiliyordum. Ama yazılarımı okuyan insanlar sosyal hayatımın bir parçası olduğu için bu konuda biraz rahatsız hissediyordum. Sanırım yazdıklarımı tanıştığım değil de, birbirimizi hiç görmediğimiz ama içten içe ortak bazı noktalarda bulunduğumuz için kendimden bildiğim, tanıdığım insanlar okusun istiyorum. Bu insanları da blogumun varlığından nasıl haberdar edebilirim, bilmiyorum.
Şu sıralar pek fazla kitap okuyamıyorum. Okul açıldığından beri okuduklarım:
-Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap
-Romantika
-Ölüm Büyüsü
-İhanet Noktası
-Sherlock Holmes: Suç Detayda Saklıdır
-Eylül
-Charlie'nin Çikolata Fabrikası
-Teneke
Şu sıralar da "İçimizdeki Şeytan"ı ve "Otostopçunun Galaksi Rehberi"ni okuyorum. Aynı anda iki kitap okuyor olmamın açıklaması şöyle: Ben aslında ilk olarak OGR'yi okumaya başladım. Ama bene 5 kitabının birden olduğu hali var ki çok büyük ve kalın. Yani çok çok değil ama okula götürmek istemeyeceğiniz kadar... Okulda da yapacak daha iyi bir işim olmadığı için tenefüslerde genelde kitap okurum. Hem boyutu sebebiyle hem başına bir şey gelmesinden korktuğum için hem de insanların "Aaa, ne okuyorsun?" diye elleşmesini istemediğimden okulda okumak için başka bir kitaba ihtiyacım vardı. Ben de kitaplığıma şöyle bir baktım ve "Martı Jonathan Livingstone"ı seçtim. Ama sabah fikrimi değiştirdim ve "İçimizdeki Şeytanı" attım çantama.
*Şair burda "çantama attım" derken, kitabı bir poşetle bebeği kundaklar gibi kundaklayıp çantasına özenle yerleştirdiğini söylemek istiyor*
Otostopçu saçma sapan bir kitap, bayıldım! Ama çok sık okuyamıyorum nedense. Readin slump*ta da değilim ama bilemiyorum. "İçimizdeki Şeytan"ı da yalnızca okulda, bazı tenefüslerde okuyorum. Aslına "Kürk Mantolu Madonnna"yı okuduktan sonra Sabahattin Ali'yi öyle çok seviştim ki! "Bu adam beni anlıyor, bu adam beni anlıyor!" olmuştum ki bu kitabı okurken de öyleyim. Ama mesele şu ki BEN bu adamı tam anlamıyla anlayabiliyor değilim. Bu yüzden okumak için biraz daha bekleseymişim daha iyi olurmuş gibi geldi.
Uzun zamandır film de izlemiyorum. Dizi izlemeye başlayınca filmler çok uzun gelmeye başladı artık. Geçenlerde çok özlediğim için "Azkaban Tutsağı"nı açtım, tam Sirius Black'li ve önemli bir sahnede yanlışlıkla bir yere bastım ve... Film kapandı. benim de hevesim kaçtı haliyle.
Film konusundaki hevessizliğime karşın, şu sıralar çok dizi izliyorum. Ya da bana öyle geliyor. Hemen hemen her gün The Big Bang Theory izliyorum. Sezon finali yaptığı için pazar günleri Doctor Who'nun yeni bölümünü bekleyemiyorum/ bekleyemeyeceğim ama klasik seriyi izliyorum arada bir. Geçenlerde de Friends'e başladım ve bayağı sardı. Dün de Torchwood'a başladım bir heves ama ilk bölüm tatmin edemedi beni. Captain Jack Harkness'ı Doctor Who'da izlemek çok daha keyifli.
İşte böyle. Şimdi de Friends izleyeceğim. Hoşçakalın, tabii eğer bu yazıyı okuyorsanız. Okumuyorsanız da hoşçakalın. Herkese güzellikler diliyorum.