Son derece sıradan -ve zengin- bir hayat yaşayan Jacob'ın küçüklüğünden beri en büyük zevki büyükbabasının kendi geçmişine dair anlattığı hikayeleri dinlemektir. Bu hikayeler kendi ailesinin yanından ayrılıp kaçmasına neden olan canavarlara ve Bayan Peregrine'nin yetimhanesinde güven içinde yaşayan bazı tuhaf çocuklara dairdir. Jacob, çocukluğunda bu hikayeleri yalnızca dinlemekle kalmaz, bunlara inanır ve bir yandan da bir gün büyükbabası kadar maceraperest biri olmayı hayal eder. Ama yaşı ilerledikçe bunların gerçek olamayacağının farkına varır. Büyükbabasına olan sevgisi hiç azalmasa da ailesinin de etkisiyle kendini kandırılmış hisseder, gerçekçiliğin kör dünyasına "merhaba" der. Sonra başına korkunç bir olay gelir ve hayatı bu noktada "öncesi" ve "sonrası" olarak ayrılır. Jacob, büyükbabasının bıraktığı izleri takip ederek büyükbabasının çocukluğunu geçirdiği yetimhaneyi, Bayan Peregrine'ni ya da bu olanlara ışık tutabilecek herhangi birini bulmaya karar verir ve bunun arayışına çıkar. Konusu aşağı yukarı böyle.
Bu kitap Türkiye'de ilk olarak 2013 yılında Sayfa6 Yayınları tarafından basıldı ama ben de pek çok kişi gibi bu kitabı İthaki'yle tanıdım. Karanlık atmosferli, değişik bir kitap olduğu için ilgimi çekmişti.Tim Burton tarafından filminin çıkarılacağını da öğrencince "bu kitabı okumalıyım" diye düşündüm. Hakkında John Green ve Rick Riordian'ın yorum yaptığını da görünce iyice iştahım kabardı. Tüm bunları öğrendikten sonra yılbaşı hediyesi olarak bir sınıf arkadaşımdan bu kitabı aldığını söylersem ne kadar sevinmiş olabileceğimi tahmin edersiniz.
Kitabın tasarımı şa ha ne! Belki daha sonra her aşık olunası özelliğini ayrı ayrı fotoğraflayıp bu yazıya eklerim- ama "belki"! Bir kere, kalın kapaklı. Kapağının koyu renkli olması çok asil duruyor. Kapakta kullanılan fotoğraf da güzel ama neden özellikle o fotoğraf seçilmiş, bilmiyorum. Kitapta daha önemli rollere sahip karakterlerden biri tercih edilebilirdi diye düşünüyorum. Herhalde daha çarpıcı olsun diye bu kullanılmış. Bunu bir kenara bırakıp övgülere devam edecek olursak: kitabın sırtı da hoş. Hele iç kapağı... Kahverenginin iki farklı tonuda desenler var. Bana kalırsa çok güzel görünüyor. Her bölüm içinde bunun daha sert tonlarında olanından birer sayfa ayrılmış. Vee tabii ki en önemli nokta: fotoğraflar!
Fotoğrafları çok beğendim. Yazarın uğraşıp da koleksiyonculardan bu fotoğrafları toplaması ve üzerine böyle bir hikaye kurgulaması çok hoş. (Yani en azından ben fotoğraf üzerine hikaye kurguladı diye biliyorum, yanlış biliyor da olabilirim.) Biraz düşünce bu fotoğraflar olmasaydı kurgu biraz sönük kalırdı. Ama buna rağmen bazı fotoğraflı keşke hiç koymasaydılar diye düşündüğüm de oldu. Mesela ana karakterlerden biri olan Emma'nın birden çok fotoğrafı var ve her fotoğrafında farklı gözüküyor. Ayrıca Emma'yı kaç yaşında bir kızın görüntüsü olarak hayal edeceğimi de şaşırdım bu yüzden. Bunların dışındaki fotoğrafların çoğu hoşuma gitti.
Kitap tüm bu özellikleriyle göze öyle hoş geliyordu ki o gün kitabım sürüyle insan tarafından ellendi, ince ince tetkik edildi, övgülerle iade edildi.
Kitap, bana hediye eden arkadaşımın da ilgisini çekti; o yüzden kendine de bir tane aldı. Hatta benden daha önce okuyup bitirdi. Fikrini soranlara büyük övgülerle bahsetmedi, o kadar da beğenmemişti. Ben de beklentilerimi yüksek tutmamam gerektiğini düşündüm.
Okumaya dünden önceki gün başladım, bugün bitti. Anlayacağınız çabuk okunan bir kitap- özellikle yapacak başka işiniz olmadan okulda yedi saatinizi geçirmek zorundaysanız. Başlarda hafif gerilimli, karanlık bir kitap okuyacağımı düşünmüştüm. Hatta aklım Tim Burton'ın filmini çekecek olmasına takıldığından bir süre korku ve gizem unsuruyla sarılı bir öykü okuyacağım ve sonra işler patlama noktasına geldiğinde gerçekten patlayacak; çılgın, şenlikli, tuhaf bir ortamda zirvelere çıkacak; sonu belki biraz hüzünlü ama güzel bir şekilde bağlanacak diye kurmuştum kafamda ama olmadı. Baştan beri gerilim beklediğimden daha düşüktü. Aslında bana gerilimli gelebilecek yerlerde de kitap beni içine tam alamadığından heyecanını yüzeysel yaşayıp geçtim. Bunun suçunu da biraz ana karakterde buluyorum. Başından geçenlere tepkisi yeterince gerçekçi değilmiş gibi geldi bana. Neyse, beklediğim kadar gerilimli olmasa da kitap güzel başladı, güzel gidiyordu ama belli bir noktadan sonra fantastik romana bağlayınca biraz canım sıkıldı. Tüm bu fotoğrafları falan göz önüne alarak biraz daha gerçekçi bir şeyler beklemiştim. Buna rağmen pek çok açıdan son derece özgün bir romandı.
Kitabın sonlara doğru o en heyecanlı olması gereken kısımlardan istediğim zevki alamadım. Söz konusu olan özel yeteneklere sahip çocuklarla dolu bir yetimhane olduğundan olayların daha farklı bir şekilde ilerlemesini beklerdim. Seri üç kitaplık olduğu için yazar bu oyunu son kitabında oynamak istemiş olabilir diye düşünüyorum, öbür türlü tüm kartlarını ilk kitapta kullanmış olurdu ve son kitapta harikalar yaratması gerekirdi. ayrıca yazarın ilk kitabı, o yüzden "fena değil" diyorum. Onun dışındaki kısımlar yeterince güzeldi. Özgün bir konu, sade bir dille işleniş...
"Okuyalım mı, okumayalım mı? Biraz net ol." diyecek olursanız, "Ne istediğinize bağlı." derim. Eğer birbirinin kopyası bazı fantastik romanlardan sıkılmışsanız; biraz tuhaf, biraz tanıdık, yormayan; düzeysiz ilişkilere yer vermeyen(bazı şeyleri kendi takdirinize bırakıyorum), bir parça da çocuksu bir kitap okumak istiyorsanız bu kitabı alıp okuyunuz!
Öyleyse sizi en sevdiğim tuhaf olan Millard ile tanıştırayım, bir alıntı bırakayım ve kaçayım:
Hadi tuhaflığının kaynağını tahmin edin :)
Yıldızlar da zaman yolcusuydu. Şu kadim ışık kaynaklarından kaçı ölü güneşlerin son yansımalarıydı? Kaç tanesinin ışığı henüz dünyaya ulaşmamıştı? Bu gece bizimki dışında tüm güneşler yok olsa koca evrende yalnız kaldığımızı anlamamız kaç ömür sürerdi?
Yazının sonuna da bir minik spoilerlı bölüm koyayım dedim. Kitabı okumayanlar buradan uzak dursun lütfen!
- Jacob'ın büyükbabasının eski sevgilisiyle sevgili olması sizce de itici bir durum değil mi ?
- Bir de o hortlağın kim olduğu bu kadar bariz olmasaydı keşke. Resmen kitap boyunca "Nerde kötü adam rolünde göreceğiz bu adamı?" diye bekledim.
- "Hipsterlar için yazılmış bir Harry Potter romanı" yorumu tabii ki reklam yapabilmek için konulmuş. Bir gün şu seriyi ticari amaçlarına malzeme etmedikleri bir gün gelecek, inanıyorum.
- Kitabın içinde "Türkiye"yi görünce minik çıldırmalar da sevdaya dair mi?
- Peki "Doctor Who" yazdığını görünce?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder