Güzel, genç, güzel, masum ve güzel bir delikanlı olan Dorian Gray, yetenekli ve saf bir ressam olan Basil Hallward'ın dünyasına bir ilham güneşi gibi doğar. Basil, Dorian'a duyduğu saf aşkla ve ondan aldığı ilhamla hayatının en güzel eserlerini verir ve çok sevdiği Dorian'ı herkesten saklamak ister ki geriye dönüp de olanlar düşünüldüğünde bu çok akıllıca bir harekettir. Fakat Dorian'ın Basil tarafından çizilmiş mükemmel resmini gören Lord Henry bu delikanlıyla kesinlikle tanışması gerektiğini düşünür ve tanışır da. Bu da Dorian için hayatının dönüm noktası olur. Hazcı ve kurnaz bir adam olan Lord Henry adeta Dorian'ın güzelliğine bir ayna tutar, onu tatlı tatlı günahlara çağırır, kalbinde yaşanmayı bekleyen zevkleri ona fısıldar ve geri çevrilmesi neredeyse imkansız olan bir dünyanın kapılarını onun için açar. Böylece yapılmaması gereken işler yapılır ve dilenmemesi gereken bir dilek dilenir...
Kitabın ilk sayfalarında bir yere post-it yapıştırmıştım ama birkaç cümle okuduktan sonra çıkardım ve bir daha da kullanmadım çünkü Lord Henry ne zaman ağzını açsa işaretlenmeye değer şeyler söylüyordu.
Kitabın ana karakteri Dorian olsa da bence en etkileyici karakter Lor Henry oldu. Manipüle etmede öylesine başarılı bir adam ki Dorian bir yana ben de etkilendim. Görüşlerinin çoğu bana uzak olan biri olsa da - özellikle kadınlar hakkındaki görüşleri- hakkını vermek lazım mutlaka. Şeytan insan olsa Lord Henry olabilirdi bence. Basil Hallward ise saflığıyla beni hayrete düşüren ve Lord Henry'le olan arkadaşlığına bir türlü anlam veremediğim bir karakterdi.
Okunan her sayfa iddialı görüşlerle dolu olsa da benim için okuması çok zor değildi ve çok keyifliydi. İlk sayfalarından itibaren gerçek bir kitap okumanın hissini tattım. Muhtemelen hayatımın en iyi kitaplarından birini okudum ve 9. bölümdeki bazı gereksiz uzatmalar dışında kusur bulamıyorum bile. Her satırda dolu dolu edebiyat okudum Oscar Wilde'ın bu tek romanında.
Oscar Wilde romanının karakterleri için şöyle demiştir: "Basil Hallward, benim olduğumu düşündüğüm; Lord Henry, dünyanın benim olduğumu düşündükleri; Dorian Gray ise benim olmak istediğim kişidir." Yalnızca bu söz bile kitabın Oscar Wilde'ın hayatıyla olan yakından ilişkisini açıklıyor. Bu ilişkiyi daha yakından incelemek için Everest Yayınlarından çıkan ciltli baskısı gerçekten harika. Sayfalar dolusu notlar eşliğinde Wilde'ın hayatının ve kişiliğinin kitap üzerindeki izdüşümlerini inceleme imkanı buluyorsunuz. Ama yine Everest'ten çıkan başka bir basımı tercih ettim çünkü kitabı, yazarın hayatının etkisinde kalmadan okumak istedim. Bir anlamda eseri yazara tercih ettim.
Everest Yayınları bence "Dorian Gray'in Portresi" konusunda rakipsiz. Ülker İnce'nin bu çevirisinin ödül alması bir yana Everest, Türkiye'de bu kitabı sansürsüz basan TEK yayıncılık. Bence bu gerçekten büyük bir utanç.
Kitabın sansürü Oscar Wilde'ın yaşadığı dönemde, hatta bir kısmı da baskılar yüzünden bizzat kendisi tarafından, yapılmış. Sansüre ihtiyaç duyan ne gördüler bilemiyorum. Belki de nasıl Dorian okuduğu bir kitap yüzünden zehirlendiyse okurlar da Lord Henry'nin sözleriyle zehirlenebilir diye düşünmüşlerdir. Ama zamanında Oscar Wilde'ın eşcinsel ilişkisi yüzünden hapse girdiği düşünülünce acaba bir erkeğin bir başka erkeğe duyduğu masum hisler mi sansüre ihtiyaç duydu diye düşünmeden edemedim. Belki sonra sansürlü halini de okuyup aradaki farkı tespit etmeye çalışırım.
Oscar Wilde'ın hayatına dair duyduğum tek tük şeyler bile o denli etkileyici ki kendi sandığının aksine Basil Hallward gibi olmasına ihtimal vermekte zorlanıyorum. Bu dâhiye dair mutlaka daha çok bilgi edinmeliyim.
Kitabı okumadan önce iki Dorian Gray uyarlamasıyla tanışmıştım. Birincisi The Librarians'tan:
İkincisi ise çok sevgili dizim Penny Dreadful'dan:
Başlarda Reeve Carney'i özellikle emo saç stilinden ötürü Dorian Gray olarak beğenmediysem de bir süre sonra oyunculuğuyla gönlümü kazandı. Kitabı okurken de Dorian'ı zaman zaman bu surette hayal ettim ama bu hali özellikle saf zamanları için uygun değildi, zaten dizideki hali de saf zamanlarında değildi. He bir de kitapta Dorian'ın saçları kıvırcık.
Film uyarlamasında ise Ben Barnes'ı kullanmışlar. Ne kadar yakışıklı da olsa ben beğenmedim bu tercihlerini. Ama bunu filmi izlemeden söylüyorum tabii.
Uzun lafın kısası benim bayılarak okuduğum bir kitap oldu. Bana bir yandan "Keşke Wilde'ın başka bir romanı daha olsaydı." dedirtirken bir yandan da "İyi ki tek bir roman yazmış, bir başkası yerini tutamazdı." dedirtti. Hakkını vererek okuyabilecek herkese -ki hakkını tek okumayla vermek mümkün değil- tavsiye ediyorum mutlaka.
NOT: Şu anda paragraflar neden birbirinden 8 metre ötede duruyor bilmiyorum ama aşırı üzüldüm :((((
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder