Star Wars'ün yeni filmi The Last Jedi 13 Aralık'ta, yani dün, vizyona girdi!!
Ben de bu filmi vizyona girdiği gün izleyenler arasındaydım. Aslında odadan kampüs içindeki bir işimi halletmek için çıkmıştım ama eğer odaya geri dönersem muhtemelen zahmet edip de tekrardan çıkmayacağımı fark ettiğim için yurda değil otobüs durağına yöneldim aceleyle ve Kentpark'a doğru yol almaya başladım. (Bakınız: Saçla makyajla uğraşmayan, ihtiyaç duyabileceği her şeyi cebinde taşıyan biri olmanın avantajları)
Film vizyona girmeden günler öncesinde kafamda şu tarz hesaplar yapıyordum: Acaba bileti önceden internetten mi alsam? Ama ya bileti internetten alırsam da film için bekleyenleri kuyruğu çok uzun olacağından ben gidip biletimi teslim alamadan film başlarsa? En iyisi gidip oradan almak ama ya bir tek akşam seanslarında ye olursa?... Fakat oraya gittiğimde kuyruk ya da sıra diye bir şey yoktu. Biletimi sakince, istediğim yerden aldım. Film esnasında salonda 10 kişi bile yoktu tahminen. Acaba Ankara'da çok fazla avm olduğu için mi böyle oldu yoksa ben "Star Wars'ün yeni filmi oooğğluuuum!!"diye fazla mı abartıyorum? Neyse.
Öncelikle filmi izlerken çok keyif aldığımı belirtmem gerek. İlk filmi çok iyi hatırlayamıyorum ama bunu daha çok sevdim sanırım, ilki biraz hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu film için de bir kısmı olumsuz olmak üzere değineceğim çok yan var amaaa yazıda
sürprizbozanları/tatkaçıranları sakınmadan kullanacağım.
Yani buradan sonrasını yalnızca filmi izleyenler okusun.
Aslında film henüz yeni vizyona girmişken tatkaçıran vermeden bir yorum hazırlasam çok faydalı olurdu ama ben çekim kalitesinden vs.
de anlamam ki, neyini eleştireceğim o şekilde? Neyse, başlıyorum:
Ben filmi kafamda isyancıların(ya da asiler diye mi çevriliyordu, tam emin olamadım) gemisiyle ilgili sahneler ve Ben-Rey-Luke sahneleri şeklinde ikiye ayırdım. Gemiyle ilgili sahnelerden başlamak isterim.
Bunun öncesinde de aynı konuyla ilişkili olarak birkaç şey yaşandı ama üzerinde söyleyecek bir şeyim olmadığı için değinmeden geçiyorum. Gemilerimiz sakin bir şekilde yolculuk yapmaktadır ki geminin yeri General Hux ve adamları tarafından tespit edilir. Karanlık tarafın adamları bizim gemileri ışık hızındayken bulmuştur ve takibini sürdürmektedir. Dolayısıyla gemimiz ışık hızında seyahat etse bile diğerleri onları takip edebilecektir, ta ki bizimkilerin benzini bitene kadar... İşte isyancılar bu şartlar altında kaçmaktadırlar. Karanlık taraftakiler, gemilere geriye tek bir tanesi kalana kadar ateş açarlar. Ateş açılan gemilerden birinin içinde canımız prensesimiz Leia da vardır ve kendisi sağ kurtulan tek kişi olsa da bilinci yerinde değildir. O da hemen geriye kalan tek gemiye alınır.
Finn, Rey'in güvenliğini sağlamak amacıyla gemiden kaçmaya çalışırken başlarda onun bir kahraman olduğunu düşünen ve filmin başında ablasını kaybetmiş olan Rose ile tanışır. Tatlı tanışmaları, Rose'un Finn'in kaçmaya çalıştığını fark etmesiyle tartışmalı bir hal alsa da geminin içinde bulunduğu durumu öğrendiklerinde olacakların önüne geçmek için birlikte bir plan yaparlar. Planları, karşı tarafın gemisine sızıp izleyiciyi birkaç dakikalığına kapatmaktır. Bu da kendi gemilerine karşı taraf fark etmeden uzaklaşmak için yeterli zamanı sağlayacaktır. Planı asi çocuğumuz Poe ile paylaşırlar ve Poe da birkaç arkadaşının yardımıyla onların gemiden ayrılmalarını sağlar.
Leia yöneticilik yapacak durumda olmadığından yerine mor saçlı bir kadın geçer ( bakınız: seriyi sevmek ama ona hakim olmamak). Bu mor saçlı kadın da Poe'ya sağlam planları olan biri gibi görünmez ve kadın da sürekli Poe'yu küçümser davranarak işleri kızıştırır. Poe, en son kadınla tartışmaya gittiğinde yakıtın filoya aktarıldığını görür ve kadının planının gemiyi boşaltıp insanları bu filodaki daha küçük gemilere bindirmek olduğunu anlar. Poe bunu öğrendiğinde geminin yönetimine el koyar, kadını hain ilan eder ve süreci durdurur çünkü o küçük gemilerin kendilerini savunabilecek bir silah mekanizması olmadığı bilinmektedir. Film ilerleyip Leia da iyileşince öğrenilir ki küçük gemiler çok ciddiye alınmıyormuş, dolayısıyla da onlar için takip cihazları genelde bulunmuyormuş. Yakınlarda da eskiden isyancılar için bir üs olarak kullanılan, başkaları tarafından bilinmeyen bir gezegen varmış. Ulan bunu filmin başında Poe'ya söyleseydiniz ne olurdu sanki?? O kadar gerilim yaşanıyor, çok büyük bir mesele gibi anlatılıyor ama meğerse basit de bir çözümü varmış.
Mor saçlı hanım bu konuda ketum davrandığı için olanları bilmeyen Rose ve Finn, gemiyi kurtarmak için yolculuğa çıkmıştı hatırlarsanız. Kendileri karşı tarafın gemisine sızabilmek için bir şifre kırıcıya ihtiyaç duymaktalardır, bu yüzden kendilerine bunu yapabilecek birinin bulunduğu söylenen yere giderler. Tam o adamı bulmuşken ve iletişime geçeceklerkense araçlarını yanlış yere park ettikleri için tutuklanırlar. Sonra hapiste şifre kırıcı olduğunu iddia eden bir abimizle tanışırlar ve onunla birlikte kaçarlar. Sonra hedef gemiye sızarlar ve tam işlerini hallediyorlarken yakalanırlar. Bunlar yakalanınca da şifre kırıcı kendi çıkarlarına uyan şekilde sırlarını ifşa eder ve böylece Leiagiller için aslında her şey yolunda gidebilecekken gitmez, yeniden takibe alınırlar. Eski isyancı üssü olarak bahsettikleri gezegene varırlar ama karanlık taraf da peşlerindedir.
Uzun lafın(epeyce uzun bir lafın) kısası, eğe Poe bu plandan önceden haberdar olsaydı mis gibi herkes güvende olacaktı. Finn ve Rose ise boşuna bu kadar macera yaşamamış olacaktı. Sanırım bu macerayı şifre kırıcı abimizle tanışmak için yaşamaları gerekiyordu. Kendisini ileride tekrar göreceğimizi ve çok kritik bir anda bizim tarafa çok büyük bir yardımı dokunacağını düşünüyorum.
Bence bu gemiyle kaçma-kovalama konusu filmin yarısını almaması gereken vasat bir konuydu, diyerek bahsi kapatmadan önce söyleyecek bir şeyim var. İnsanlar, filolara aktarılırken kod adı:mor saçlı geride kaldı çünkü birinin ana gemiden diğerlerini idare etmesi mi gerekiyormuş ne. Hayır yani, bilim kurgu çağını yaşıyorsunuz, yok mu bir droidiniz kadının yerine geride bırakacak? Teknoloji almış başını gitmiş ama hala diğerlerinin yaşaması için kadının geride kalması gerekiyor. Kadının adı Holdo'muş, araştırıp öğrendim. :)
Gelelim Ben-Rey-Luke kısmına...
İtiraf edeyim Rey hoşuma gidiyor ama ellerimi havaya kaldırıp "Nasıl yani?!!!" diye bağırmak istiyorum. NASIL YANİ?!!!!!! Bu ilk filmden beri çok önemli bir mesele, bu filmde de önemini koruyor: Rey nasıl bu kadar güçlü olabilir? Hadi bu kadar güçlü olması bir yana, gücünü nasıl bu kadar kolaylıkla kullanabilir? Ulan Anakin Skywalker bile kaç yıl jedi eğitimi aldı bu hallere gelebilmek için( Bakınız: Bir Darth Vader kolay yetişmiyor). Fakat hayatında Jedilık eğitimi almamış, padawanlık tatmamış kızımız Kylo Ren ve Luke Skywalker'a meydan okuyabiliyor. NASIL YANİ!!!!???!!! Diyelim ki kızın içinden midikloryan fışkırıyor olsun, yine de bu kadar kolay olmamalı yav.
Jedilık eğitimi falan dedim de, filmin beni en çok eğlendiren kısmı Rey'in gücü hissetmeye çalıştığı kısımdı. Şimdi de tebessüm ettim.
İçindeki gücü keşfeden Rey, hem Leia'nın emriyle son umut olduğuna inanılan Efsanevi Luke Skywalker'ı çağırmak hem de içinde bulunduğu durum hakkında yardım
bulmak amacıyla Luke'un münzevi hayat sürdüğü yere gider ve kendisini ikna etmeye çalışarak kuyruğundan ayrılmaz. Luke, geri dönmemeyi kafasına koymuştur ama özellikle neden artık jedi diye bir şeyin olmaması gerektiğini anlatabilmek için Rey'i eğitmeye karar verir sonunda.
Rey, Luke'un yanında kaldığı bu süre içinde zihinleri bir şekilde Ben ile sürekli kesişir. Rey'in başta düşmanca olan tavırları Luke'un Ben'e ne yaptığını anlatmasıyla yumuşar ve bir süre sonra birbirlerini anlamaya başlarlar. İkisi de zihinlerinde karşısındakinin taraf değiştirdiğini görür ve Rey, kendi gördüğü şeyin verdiği inançla Ben'in yanına gider.
Bu sırada Luke "Allah da benim belamı versin. Ben'i de kaybettim, Rey'i de!" tripleri içindedir ki Ustamız Yoda'mız birden belirip Luke'un yolunu aydınlatır. Bu ölmüş jedi ustalarının geçmişteki öğrencileri kendilerine ihtiyaç duyduklarında onlara rehberlik edebilmeleri güzel bir şey. Yoda'nın keyifli kıkırdamaları beni de neşelendirdi.
Ben ve Rey ile devam edelim. Rey, Ben'in yanına gittiğinde öğreniyoruz ki bu ikisinin zihinlerini bağlayıp duran Yüce Lider Snoke imiş. Amacı da Rey'i eline geçirmekmiş. Snoke, Rey'i kendi amaçları için kullanmak ve Luke'un yerini öğrenmek ister. Rey'se direnir hatta meydan okur fakat Snoke çok güçlüdür. En sonunda der ki: "Öğrencimin zihni tereddütlerle doluydu. Artık çok kararlı olduğunu hissedebiliyorum. Kylo Ren, doğru olanı yap ve öldür kızı." Aslında böyle demez de buna paralel bir şeyler söyler işte. Ben de "Doğru olanı yapacağım." falan der. Bu sahnede Rey'e değil Snoke'a saldıracağını tahmin etmek hiiç de zor değildi. Fakat kılıcını Rey'e savuracakmış gibi yaparken zihin gücüyle Snoke'un yanındaki kılıcı kullanıp onu ikiye ayırdığı sahne çok etkileyiciydi. Yalnız, Snoke kadar güçlü bir adam nasıl Kylo Ren'in aklındakini fark edemez, anlam veremiyorum. Açıkçası Kylo Ren o kadar da güçlü bir izlenim bırakmadı benden. Eğer o kadar güçlüyse nasıl oluyor da ilerdeki sahnelerde Rey'e yenilir diye soruyor insan.
Snoke öldükten sonra ikilimiz etraflarındaki herkesle mücadeleye girer ve onları öldürürler. Geriye yalnızca ikisi kalmıştır. İkisi de birbirlerini kendi yanlarına çekmek ister fakat ikisi de bunu başaramaz. En sonunda birbirleriyle mücadele etmeye başlarlar ve ne hikmetse Rey kazanır. Kylo Ren'i yerde baygın halde bırakan Rey, yanında Chewbacca ile kaçar ve bizimkilerin sığındığı gezegene giderek onlara yardımcı olmaya çalışır.
Yoda'nın da etkisiyle gücü yeniden kullanan Luke, isyancıların yanına gider. Luke ve Leia bir araya gelince gözlerimden minik damlalar çeneme doğru yol alır.
Kylo Ren, Rey'i de kaybettiği için çok öfkelidir. Yüce Lider'in yerine kendisi geçer ve bütün öfkesiyle isyancıların sığındığı gezegene doğru yola çıkar. Oraya gittiğinde amcası ve eski ustası Luke ile karşılaşır. Mücadele ederler fakat Kylo Ren, kılıcını Luke'un içinden geçirse bile Luke ölmez. Çünkü kendisi aslında inzivaya çekildiği mekandadır, gücü kullanarak bize birtakım oyunlar oynamıştır. Fakat sonra Luke oturmuş günbatımını izlerken birden yüzünün ifadesi değişir. Sonra Rey'in ve Leia'nın da yüzünün ifadesi değişir. Meğerse Luke gitmiştir(ölmüş gibi bir şey.) Bir an oturmuş günbatımına bakarken bir an sonra geriye yalnız pelerini kalır. Ardından yas bile tutamadım adamın, oturduğu yerde birden yok oldu çünkü. Bence bu çok üzücü. Han Solo'yu oğlu öldürdü, çok sevgili Carrie Fisher öldüğünden gelecek filimde Leia da olmayacak; şimdi de Luke gitti. Geriye bir tek R2D2, C3PO ve Chewie kaldı ki onları da bu filmde yeterince çok göremedik; özellikle de R2'yu. Onların aksine BB8'i ise bu filmde daha yakından tanıdık, hiç bilmediğimiz bazı yönlerini öğrendik.
"Yorum yapacağım."diyerek başladım ama filmin çok büyük bir kısmını özetlemiş oldum. Yazının buradan sonraki kısmı biraz da "yorum"a kaçacak sanırsam.
Kylo Ren yani Ben; tam bir asi, embesil, melankolik bir ergen. Tipi biraz Ezra Miller'ı andırdığı için sempati duysam da gerçek bu. Fakat ben kızımız Rey ile kendisini çok yakıştırıyorum. İkisi akraba çıkabilirler diye bunun üzerinde fazla düşünmüyordum ama Ben "Ailenin kim olduğunu biliyorum, sen de biliyorsun." falan diyerek bir heyecan yarattıysa da altından bir akrabalık çıkmadı. Bir de Finn ve Rey'i çift yapacaklar gibi duruyordu, filmin başlarında da bunun için verilen bazı işaretler oldu ama Finn ve Rose bu filmde öpüştüklerinden bunun anlamı çiftlerimizin "Finn ile Rose" ve "Ben ile Rey" şeklinde olabileceğini düşündürttü. Bu ihtimal beni heyecanlandırıyor.
Gelecek filmde Kylo Ren ve Rey nasıl bir denge sağlayacaklar diye merak ediyorum. Karanlık tarafın kazanmayacağı kesin ama yine de çeşitli ihtimaller mevcut. Acaba Kylo Ren ölür mü?
Leia ve Ben kavuşması göremeyecek olmak da beni üzüyor.
Aslında oyunculuklar konusunda da birkaç şey söyleyecektim ama vazgeçtim, ehe.
Sanırım söyleyeceklerim bu kadar. İlk kez bir film yazısı yazdım bloğa ama daha önce yazmamam isabetli olmuş dedirtti. Eğer filmi izlerseniz fikirlerinizi duymayı çok ama çok isterim.
Bu yazının nasıl sona ereceğini çok iyi biliyorsunuz:
Güç sizinle olsun!
Sonsuza dek...
Not: Az kalsın unutuyordum. Bu filmin favori repliği ilk kez bu filmde gördüğümüz Rose'un dilinden döküldü: "Savaşı böyle kazanacağız. Düşmanlarımızı yok ederek değil, sevdiklerimizi koruyarak..."
Not 2: Bunu da az kalsın unutuyordum. Filmin en gülünç ve anlamsız sahnesi Leia'nın uzay boşluğundan süzülerek gemiye ulaştığı sahneydi. Yakışmadı.