LYS’lerim sona erdikten sonra büyük bir açlıkla sarıldığım
ilk kitap Centilmen Piç serisinin ikinci kitabı olan Kızıl Gökler Altında Kızıl
Denizler oldu. Bayılarak okuduğum bu kitapta ilerlemekte nedense çok zorlandım
ve 696 sayfalık kitabı 14 günde bitirdim. Serinin ilk kitabı olan "Locke
Lamora’nın Yalanları"nı bitirmem ise 25 gün sürmüş. İlk kitabın içine girmekte
biraz zorlandığımı hissetmiştim ama alışınca onu da çok sevmiştim bunun gibi.
“‘Zor’ ile ‘imkansız’ genellikle birbirleriyle karıştırılan
iki kuzendir ve aralarında çok az benzerlik bulunur.”
Bu kitabımızda profesyonel hırsızlarımız Locke ve Jean yollarını Tal Verrar’a düşürüyorlar ve iki yıl boyunca oradaki en korunaklı, zenginlerin uğrak mekanı olan Günahane adlı kumarhaneye bir vurgun yapmak için hazırlanıyorlar. Fakat onlar “hırsızları refaha kavuşturmak ve zenginlere hatırlatmak” için giriştikleri bu soygunu planlarken kendilerini bir başkasının planının başkahramanları olarak buluyorlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi alacak intikamı olan düşmanlar, gizemli suikastçılar da hayatlarından eksik olmuyor.
Ben serinin ilk kitabını okuyalı neredeyse bir yıl olmuş. Bu
yüzden ikinci kitabın birinciye sıkı sıkıya bağlı olmaması benim için çok iyi
oldu. Ana karakterler ve diğer kitaba yapılan göndermeler hariç süregelen bir
hikayenin bir kesidi olmadı da yeni bir maceranın kapılarını açtı bize.
Olayların geçtiği mekanlar da ilk kitaptakinden farklıydı. Mekanların
tasvirlerini okurken her zamanki gibi yoruldum ve sinirlendim çünkü sözcüklerle
tarif edilen bir mekanı katiyen canlandıramıyorum kafamda. Ama bu kitapta
olaylar kurgusal mekanlarda geçtiği için mekansal tasvirler zorunluydu ve
altından başarıyla kalkılmıştı. Mekansal farklılıkta dikkati en çok çeken nokta
ise olayların büyük bir kısmının deniz üzerinde geçmesi. Locke ve Jean
kendilerini dahil olmak istemedikleri bir planın ortasında bulduklarında görev
icabı denize açılıyorlar. Bugüne kadar aldıkları bütün eğitimler ve sahip
oldukları tüm deneyimler karadaki yaşam üzerine olan iki hırsızımız bu sefer
hakkında hiç fikir sahibi olmadıkları deniz üzerinde başka bir yaşam tarzını
öğrenme, yeni dostluklar edinme ve yeni maceralara yelken açma imkanı elde
ediyorlar.
"Kaybetmemize ramak kaldı demek, nihayet kazandık demenin bir başka yolu hepsi bu."
"Kaybetmemize ramak kaldı demek, nihayet kazandık demenin bir başka yolu hepsi bu."
Denizcilik konusunda ben de Locke ve Jean’in kitabın başında
oldukları kadar cahilim, bu yüzden bütün o denizcilik terimleri benim için afili
sözler olmanın ötesine geçemedi. Bir de okurken hep “Vay bee, yazar olmak için
amma şey öğrenmek gerekiyor” diye düşünüyordum. Son sözü okuduğumdaysa Scott
Lynch’in de zaman zaman neden bahsettiğinden haberi olmadığını öğrenip tebessüm
ettim.
Geçen kitapta fark ettiğim bir özellik romantizmin neredeyse
hiç olmamasıydı. İnsani ilişkilerde daha çok ön plana çıkan “arkadaşlık”
olmuştu. Peki bu bir eksiklik miydi? Hayır. Bu kitaptaysa işin içine romantizm
de giriyor. Zaman zaman bunun iki centilmen piçi birbirinden uzaklaştırdığını
düşünsem de iyi ve belki de gerekli bir değişiklikti. İlk kitapta Locke’un aşkı
olarak tanıdığımız Sabetha’yı ise bu kitapta da göremedik. Nasıl biri olduğunu
gerçekten merak ediyorum, umarım sonraki kitapta tanışabiliriz.
“Dünyayı meridyenden meridyene keyfimce ellerimde tuttum. İmparatorlardan ikrar, büyücülerden hikmet, generallerden figan dinledim.”
“Yani bir kütüphanen mi vardı?”
Aksiyonu, yazım dili, yaratıcılığı, dostluk ilişkileri,
doluluğu, kurnazlığı ve daha pek çok yönüyle beğenimi kazanan serinin belki de
en çok sevdiğim yanı ne zaman yapılan bir işten bahsedilse hep “erkekler ve
kadınlar” ifadesinin geçmesiydi. Söz konusu olan bir ordu mu? Mutlaka erkekler
ve kadınlardan oluşuyordur. Mürettebat? Kadınlar ve erkekler. Kitap boyunca bir
kez bile kadını aşağılayan bir söz kullanan bir karakter olduğunu
hatırlamıyorum. İki kitapta da kadın ve erkek toplumu oluşturan iki ana unsur
olarak eşit şartlarda yaşamlarını sürdürdüler. Bunu görmek beni çok mutlu etti
ve çok hoşuma gitti. Yazarı bunun için tebrik etmek istiyorum. Ayrıca bu
kitapta diğer kitapta pek karşılaşmadığımız güçlü yan kadın karakterler vardı. Mesela
kadın hem bir korsan gemisinin güçlü kadın kaptanı hem de gemi şartlarında
yetiştirdiği iki minik çocuğun annesi. Bu da bu kitabın diğerine göre bir
artısı.
Sonlarına doğru bütün olayların birbirine düğümlenip aklımızı zorlayarak sonra da çözüldüğü bu kitabı ben çok severek okudum. Hatta çıkması planlanan yedi kitaptan yalnızca ikisini okusam da en sevdiğim serilerden biri ilan ettim. George R.R. Martin’in “Canlı, orijinal ve çekici. Muhteşem bir şekilde yazılmış.” diye methettiği Centilmen Piç kitaplarını bu türü sevenlere mutlaka tavsiye ederim.
"'Soğuk duvarlar değildir bir hapishaneyi hapishane yapan,' diye okudu ezberden Jean gülümseyerek, 'bir esiri esir yapanın demir zincirler olmadığı gibi.'"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder